Yatarken okunan dua...
Nebiyy-i Ekrem Efendimiz yatağına girince sağına yatar,sağ elinin içini sağ yanağına getirir, böylece Allah'a teslim olma duâsını okurdu. Bu duâ şöyleydi:
"Allahümme eslemtü nefsî ileyke. Ve veccehtü vechî ileyke. Ve fevvadtü emrî ileyke. Ve elce'tü zahrî ileyke, rağbeten ve rehbeten ileyke. Lâ melce'e, velâ mencee minke illâ ileyke. Âmentü bi-kitabikellezî enzelte, ve binebiyyikellezî erselte."
"Allah'ım, nefsimi sana teslim ettim, yüzümü sana çevirdim. İşimi sana havale ettim. Sırtımı sana hem korkarak, hem de ümid ederek dayadım. Zaten senden başka sığınacak, sende başka dayanacak melce' ve mence'de yoktur. Kurtarış ve himaye ancak sendendir, sana mahsustur. Allah'ım indirdiğin kitabına, gönderdiğin Peygamberine iman ettim. Bu hal ve iman ile uykuya yatıyorum."..s.a.v
KULLUĞUN ÖZÜ DUA; DUANIN ÖZÜ TEVHİD |
|
||||||
Sözlükte, “birine seslenmek, çağırmak, birini bir şeye sevk eylemek, teşvik etmek ve davet etmek” (1) gibi çok değişik anlamlarda kullanılmakta olan dua, terim olarak: “Küçüğün büyükten, acizin güçlüden ihtiyaç ve arzusunu ciddi olarak istemesi ve rica etmesi” demektir. (2) İzutsu ise duayı: “Kalbin Allah ile konuşmasıdır”, diye tarif etmektedir. (3)
Dua, kulun, Allah’ın yüceliği karşısında aczini itiraf etmesi, sevgi ve tâzim duyguları içinde lütuf ve yardımını istemesi demektir.
Bir başka deyişle dua, sınırlı, sonlu ve âciz olan varlığın, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi ile kurduğu bir köprüdür. Bu sebeple insan, tarihin hiçbir döneminde duadan uzak kalmamıştır.(4) Dikkatle düşünülürse din duygusunun ifade vasıtasının dua olduğu görülür. Dini hayatın alâmeti duadır. Dindar olmak, ‘duakâr’ olmak demektir.(5) Din duygusu nasıl tamamen ruhî bir hadise ise dua da din duygusu gibi rûhî bir hâdisedir. Kalbimizin Allah’a ihtiyacı dua ile tezahür etmektedir. Dua bir yardım isteme, bir sevgi ilâhisidir. Dua, manasını bilmediğimiz kelimeleri kuru kuru söylemekten ibâret değildir.(6) İnsanın Yaratıcısıyla olan ilişkisi, ibadet vasıtasıyla olur. İbadetin özü ise duadır. Nitekim Peygamber Efendimiz; “Dua ibadetin özüdür.”(7) buyurmaktadır. Halisane Allah’a yalvarmak O’na güvenmek, muhakkak ki en ümitsiz anlarda bile selâmete ve başarıya götürür. Hz.Peygamber (sav) Efendimiz de; “Allah katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.”(8) hadisi ile duanın önemini belirtmiştir. Yanık gönüllerden yükselen yakarışlar derhal Allah’a kavuşur, rahmet olarak dönüp insanı mutluluğa gark eder. Allah bize bizden yakındır. Zira O, şöyle buyuruyor: “Kullarım, sana benden sorarlarsa söyle; ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. Bana dua etsin ve bana inansınlar ki selâmete ereler.” (Bakara, 2/186) Nitekim dua etmek, ayet ve hadislerde övülmüş ve teşvik edilmiştir. A’raf suresi 55. ayette Yüce Allah: “Rabb’inize yalvararak ve gizlice dua edin çünkü O, haddi aşanları sevmez.” Buyurmak suretiyle, bizi dua etmeye çağırmaktadır. Yine Mü’min suresi 60.ayette ise, “Rabb’iniz buyurdu ki: “Bana dua edin, duanıza icabet edeyim. Bana kulluk etmeğe tenezzül etmeyenler, aşağılık olarak cehenneme gireceklerdir.” buyurarak adeta duanın kulluğun özü olduğunu ifade etmektedir. Peygamberimiz (sav) de, “Dua, mü’minin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur.”(9) “Sıkıntılar ve tasalar anında duasının Allah tarafından kabul edilmesi kimi sevindirirse, bolluk zamanında çok dua yapsın.”(10) “Genişlik zamanında dua etmek kadar Allah’a hoş gelen bir şey yoktur.”(11) “Allah çok hayâlı ve cömerttir. Kulu dua ederek kendisine elini kaldırdığı zaman, O, kulunun ellerini boş çevirmekten hayâ eder.”(12) buyurarak duanın önemini vurgulamaktadır. İbadetin özü de tevhid’dir Daha önce de zikrettiğimiz gibi Hz. Peygamber (sav), Hz.Enes (ra)’dan rivayet edilen bir hadiste: “Dua ibadetin özüdür.” (13) buyurmaktadır. Şimdi bu hadis-i şerif üzerinde biraz duracak olursak; “dua ibadetin özüdür” neden? Çünkü Cenâb-ı Hak: “Bana dua edin, duanıza icabet edeyim.” (Mü’min, 40/60) buyuruyor. Dua eden kimse, önce Allah’ın bu emrini yerine getirmiş olur. Sonra, dua eden, Allah’a inandığı için dua etmektedir. Allah’tan başka her şeyden yüz çevirip işini yalnız Allah’tan beklemektedir. Yalnız O’na güvenmekte, mutlak kudretin O’na ait olduğuna inanmaktadır. Bu inanç ise tevhidin özüdür. Dua eden kul, Rabbine yaklaşmıştır. Ruhu, Allah ile çok yakın ilgi kurmuştur. Zaten ibadetin aslı da Allah’a yaklaşmaktır. Yüce Allah, Yusuf suresinde Hz. Ya’kub’un, gönülden Allah’a bağlanışını, her şeyi O’na havale edip O’ndan asla ümit kesmeyişini bize bir örnek olarak şöyle anlatmaktadır: “(Hz.Ya’kub): ‘Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a arz ederim ve Allah tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim, ey oğullarım, gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez!’ dedi.” (Yusuf, 12/86, 87) Dua’nın incelikleri Her ibadetin kendine göre bir âdâbı olduğu gibi dua yaparken de dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır. Nitekim Ebû Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) bu hususta şöyle buyurmuştur: “Sizden biri dua edince ‘Ya Rabb, dilersen beni affet! Ya Rabb, dilersen bana rahmet et!’ demesin. Bilakis, azimle (kesin bir üslupla) istesin, zira Allah’ı (şu veya bu işe) zorlayabilecek hiçbir kudret yoktur.”(14) Yine Ebû Hureyre (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Sevgili Peygamberimiz (sav): “Sizden biriniz; ‘ben Rabbime dua ettim de duamı kabul etmedi’ deyip acele etmediği müddetçe, duası kabul edilir”(15) buyurmaktadır. O halde duanın kabul edilmesinde acele etmemek duanın âdâbındandır. Dua eden duasında ısrar etmeli, duaya devam etmelidir. Her halde, er veya geç duası müstecab olur. Bir de duası dünyada müstecab olmasa bile, kul bunu yine kendi lehine bilip Allah’tan ümidini kesmemelidir. Çünkü Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Hiçbir Müslüman yoktur ki bir günah ve yakınlarla ilgiyi kesme isteği olmayan bir dua ile Allah’a niyaz etsin de, Allah ona şu üç şeyden birini vermesin: Ya isteğini aynen yerine getirir; yahut onun isteğini ahireti için saklar; yahut da duanın dengi olan bir kötülüğü ondan savar. Dediler ki: O halde çok dua edelim. Buyurdu ki; Allah da çok kabul eder.” (16) Başka bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurur: “Yüce Allah, kıyamet günü mü’mini çağırır, huzurunda durdurur ve ona der ki: - Kulum, ben sana, bana dua etmeni emretmiş ve duana icabet edeceğime söz vermiştim. Bana dua ediyor muydun?. Kul: - Evet Ya Rabbi, der. Yüce Allah: - Ama ben senin her duana cevap verdim. Falan falan gün başına gelen bir üzüntüyü kaldırmam için bana yalvarmıştın, ben de o üzüntüyü kaldırıp seni sevindirmemiş miydim? Kul: - Evet Ya Rabbi, der. Yüce Allah: - O duanı dünyada kabul ettim. Falan falan gün de yine başına gelen bir sıkıntıyı def etmem için bana yalvarmıştın, fakat sıkıntının gittiğini görmemiştin? Kul: - Evet Ya Rabbi, der. Yüce Allah: - İşte o duana karşılık sana cennette şunu hazırladım. Falan falan günde bir dileğini yapmamı istemiştin yaptım. Kul: - Evet Ya Rabbi, der. Yüce Allah: - Onu da sana dünyada verdim. Falan falan günde bir muradını vermemi istemiştin, muradın yerine gelmemişti. Kul: - Evet Ya Rabbi, der. Yüce Allah: - İşte o duanın yerine de cennette sana şunu, şunu verdim.’ Allah’ın Resulü şöyle devam eder: Hâsılı, Allah, mü’min kulunun yaptığı dualardan hiçbirini bırakmaz, hepsini sayar, ya bunları dünyada kul için yaptığını veya ahirete bıraktığını söyler. O makamda mü’min, keşke dünyada hiçbir duası yapılmayıp ahirete bırakılmış olsaydı, diye temenni eder.”(17) Yapılan duanın Allah katında müstecap olabilmesi için duanın âdâb ve şartlarına riayet etmek gerekir. Duanın adab ve inceliklerinden önemlilerini şöyle sıralayabiliriz: 1. Evvela abdestli bulunmak. 2. Kıbleye yönelerek dua etmek, dua ederken elleri yukarıya kaldırmak, fakat gözleri göğe dikmemek. Hz. Enes (ra)’dan rivayet edildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz dua ettiği zaman koltuk altı görülünceye kadar ellerini kaldırır ve duada parmakları ile işaret etmezdi.(18)
Elleri semaya kaldırıp avuç içlerini açarak dua ettikten sonra, elleri yüze sürmelidir. Nitekim Hz. Ömer (ra)’ın rivayetinde: “Resul-i Ekrem ellerini duaya kaldırdığı zaman yüzüne sürmeden salıvermezdi” deniliyor.(19) Dua ederken gözler semaya kaldırılmaz. Nitekim bir hadisinde Hz. Peygamber (sav): “Bir takım insanlar ya namazda dua ederken gözlerini semâya dikmekten vaz geçerler, yahut gözleri kör olur!”(20) buyurmuştur. 3. Sesi fazla yükseltmeden, açıkla gizli arasında bir sesle dua etmek. Nitekim, Yüce Allah A’raf suresi 55.ayette, “Rabbinize yalvararak ve gizlice dua edin, çünkü O, haddi aşanları sevmez.” buyurmaktadır. Ebû Musa’l-Eş’arî diyor ki: Resul-i Ekrem ile bir sefere çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav): “Ey insanlar! Nefislerinize karşı merhametli olun. Zira sizler, sağır veya burada bulunmayan birisine çağırmıyorsunuz. Siz, işiten, gören ve sizinle beraber olanı çağırıyorsunuz. Sizin dua ettiğiniz (Allah) her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır”(21) buyurmuştur. Yüce Allah, duasını gizlice yaptığı için Zekeriya (as)’ı överek şöyle buyurdu: “O, Rabbine gizlice niyaz ettiği zaman.” (Meryem, 19/3.) 4. Duaya hemen muradını söyleyerek değil, Allah’ın adını anarak, besmele ve Allah’a hamd ederek başlamak, Peygamber Efendimiz (sav): “Sübhane rabbiye’l-Aliyyi’l-A’la’l-Vehhâb” diye duaya başlardı. 5. Allah’ın adını böylece andıktan sonra Peygamber’e salât ve selâm getirmek, daha sonra da dilek ve isteğini belirtmek gerekir. 6. Duayı yine başlangıçta olduğu gibi Allah’a hamd ve Resulüne salât ve selâmla bitirmek gerekir. Çünkü Allah, iki salavât-ı şerîfeyi kabul eder. Bunları kabul edince aradaki duayı da bunlar yüzü hürmetine kabul edeceği umulur. 7. Duada yapmacık sözlerden sakınmak gerekir. Dua ederken cümlelere vezin ve kâfiye aramamak, seci’ yapmaya çalışmamak, yapmacığa asla kaçmamak gerekir. Zira dua, yalvarma yeridir, orada yapmacığın işi yoktur. Duada tekellüf edip seci’li sözler konuşanları Allah sevmez. En doğrusu, Kur’an, Hz. Peygamber ve Sahabeden vârid olan dualardan fazlaya kaçmamalıdır. Bir hadislerinde Hz. Peygamber (sav): “Duada secî’den, yapmacık sözlerden kaçının. ‘Allah’ım! Senden cenneti ve beni cennete yaklaştıracak söz ve ameli diler; cehennem ve cehenneme yaklaştıracak söz ve işlerden sana sığınırım’, demek kâfidir.”(22) buyurmaktadır. 8. Huzû ve huşû içinde Allah’tan korkarak ve kabulünü umarak istediği şeyde ısrarla durmaktır. Zira Yüce Allah, Enbiya suresi 90.ayette, “Onlar, hayır işlerine koşarak, umarak ve korkarak bize yalvarırlar ve bizden korkarlardı.” buyurmaktadır. 9. Can-ü gönülden dua etmek ve duanın kabul edileceğine kesin olarak inanmak. Zira bu hususta Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmaktadır: “Dua ettiğiniz zaman, kabul olunacağına inanarak Allah’a dua edin. Bilmiş olunuz ki, gafletle oyalanan kalbin duasını Allah kabul etmez.”(23) 10. Israr ile dua etmek ve duayı üç kere tekrarlamak. İbn Mes’ûd (ra) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sav) dua ettiği zaman üç kere tekrar ederdi, Allah’tan bir şey istediği zaman üç kere isterdi.”(24) 11. Huzur-u kalp ile dua etmek, dua ederken Allah’tan başka her şeyi kalpten çıkarıp yalnız O’na güvenmek. 12. Kimin hakkını çiğnemiş, kime kötülük etmişse onlardan helâllik almak, herkesin hakkını geri vermek, günahlara tövbe etmek, ibadet ve taate yönelmek suretiyle kalbi temizlemeğe çalışmak. 13. Allah’a dua etmekten asla bıkmamak, hem darlık hem de bolluk zamanında Allah’a daima duada bulunmak gerekir. Duanın kabulü için âdâbına ve şartlarına riayet etmek gerekir. Bu âdâp ve şartların hepsinin mevcut olduğu bir durumda, duanın kabul olunması ümidi galib ise de, kabul olunması yine de Yüce Allah’ın iradesine bağlıdır. Dolayısıyla Allah, dilerse kabul eder, dilemezse kabul etmez. Fakat kul, duanın âdâbına riayet ederek ısrarla duaya devam etmelidir. Allah, yaptığımız ve yapacağımız dualarımızı kabul etsin. (Amin) Dipnotlar: 1) Bkz., Rağıb el-Isfehânî, Ebu'l-Kasım Hüseyin b. Muhammed, el-Müfredât fî Garîbi'l-Kur'an, Mısır 1970, s.244; İbn Manzûr, Ebu'l-Fadl Cemâluddin Muhammed İbn Mükerrem, Lisânu'l-Arabi'l-Muhît, Beyrut trs, I, 986; el-Cevherî, İsmail b.Hammad, es-Sıhah Tâcu'l-Luga ve Sıhahu'l-Arabiyye, Dâru'l-İlm, Beyrut 1979, I, 403. 2) Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, Eser Neşriyat, trs, III, 2194. 3) İzutsu, Toshihiko, God and Man in the Koran, Tokyo 1964, s.194. 4) Cilacı, Osman, “Dua Mad.”, İslam Ansiklopedisi, T.D.V., İst, 1994, IX,529. 5) Muallim L.Lütfi, Din ve Dua, İst, 1933, Asri Din Fikirleri Serisi, nr.4, s.3. 6) Carrel, Alexis, Vasiyetname, (terc. M.Rahmi Balaban), İst, trs, s.32. 7) Tirmizî, Sünen, Da’avât, 1. ![]() 9) Zekiyyüddin Abdülazim b. Abdilkavî el-Münzirî, et-Terğib ve’t-Terhîb, Beyrut 1968, II, 479. 10) Tirmizî, Dua, 8. 11) Tirmizî, Da’avât,1; İbn Mâce, Dua, 1. 12) Tirmizî, Da’avât, 118; Ebu Dâvud, Salât, 358. 13) Tirmizî, Da’avât, 1. 14) Buhârî, Da’avât, 21; Tevhid, 31; Müslim, Zikir, 7; Tirmizî, Da’avât, 79; Ebu Davud, Salât, 358; İbn Mâce, Dua, 8. 15) Buhârî, Da’avât, 22; Müslim, Zikr, 92; Tirmizî, Da’avât, 145. 16) Müslim, Zikr, 92; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned, III, 18. 17) el-Münzirî, age., II, 479. 18) Buhârî, İstiska, 21. 19) Tirmizî, Da’avât, 11. 20) Buhârî, Ezan, 92; Müslim, Salât,118; İbn Mâce, İkâme, 68. 21) Buhârî, Da’avât, 50,67; Cihâd,131; Kader,7; Meğazî, 38; Tevhîd, 9; Müslim, Zikir, 44; Tirmizî, Da’avât, 3,59; Ebu Dâvud, Salât, 361. 22) Buhârî, Da’avât, 19; Ahmed İbn Hanbel, age., VI, 217; Gazâlî, İhyau Ulumi’d-Din, Beyrut 1986, I, 882. 23) Tirmizî, Da’avât, 66. 24) el-Münzirî, age., II, 484. |